Ali Sirmen: Biat etmeyene hayat yok

 
Ali Sirmen: Biat etmeyene hayat yok Ali Sirmen: Biat etmeyene hayat yok

Siyasetçiler, bilimadamları, gazeteciler, yerel yönetim sorumluları, salonlarda, meydanlarda toplandılar, birbiri ardına demeçler patlattılar. Yani diyeceğim odur ki sözü edilen politikacılar da bir sıkıntılarını dile getirmektedirler. “What can I do for you?” sorusuyla karşılaşınca “Ne istediğinizi fazla eğip bükmeden, doğrudan, dobra dobra söyleyin” derim, nasıl olsa bunu açıkça sorulmuş bir soru izleyecektir. Tayyip Bey, “Bize oy vermezseniz depremde yardım beklemeyin!” diye tehdit savurmamakta, pek bilinen “Sev beni seveyim seni” ilkesini hatırlatmaktadır. 6 Şubat günü asrın felaketi olarak anıldı. Oy gelmesi ihtimali fazla olmayan kesimlerin ikramiye dışında tutulması “Bu işin bana oy getirisi ne olacak ki bunu önceden bilelim” gerçeğinin geçerli olduğunu bir kere daha kanıtlamıştır. Kısacası çaresizliklerini anlatmaktadırlar. Bu bakımdan Kanal 1’in pek bilinen bir gerçeğin altını çizmesini, bu kadar önemsemesini yadırgamamak gerek. Yıllardır vatandaşlara yapılan yardımların oy oranına yansımasına bağlı olduğunu yazıyor ve politikacıdan, oy karşılığı olmadan zırnık alınamayacağını söylüyoruz. Biz daha önce yukarıda da belirttiğimiz gibi şu son 20 yılın seçimlerinde daha ne ahlaksız teklifler gördük. Son olarak aynı kuşkuların duyulmasına şaşırmamak gerekir. Zaten AKP bu noktanın hiç akıllardan çıkmamasına azami özen göstermektedir. Bu arada kürsülerde yer alan AKP yöneticileri deprem bölgelerinde çoğu merkez iktidar ile yerel yönetimler arasında ilişkilerin iyi olmadığını, bu durumun maalesef bu bölgelerde iyi olmayan ilişkilerin deprem konusunda yardımları da olumsuz etkilediğini söylediler. Bütün bunlardan rahatça çıkarabiliyoruz ki deprem konusunda son bir yılda elle tutulur bir şey yapılmış değildir. Bunlar deprem bölgesindeki seçmenin yerel yönetimin merkezi idare ile ilişkilerine çok önem verdiğinin ve muhalefetin yaralarımızı sarmada ne yardımı olabilir ki diyerek hep merkezi ve yerel yönetim ilişkilerinin üzerinde durmaktadırlar. Kanal 1 bu olguyu yeni ortaya koyuyormuşçasına altını çizerek sundu. Bu tür tekliflere gösterilen kamuoyu tepkisinin gittikçe yumuşaması gelecek için bu konuda fazla iyimser olunmasını imkânsız kılıyor. Bakmayın siz AKP’nin söylemleriyle “birinci çoğul şahıs” iktidarı izlenimi uyandırmasına, bal gibi bir “birinci tekil şahıs” iktidarı olan AKP döneminde asliye hukuk davalarında bile çıkacak sonuç söz konusu vatandaşın siyasi iktidarla ilişkilerine bağlıdır. ***Yıllar önce ABD’de uzunca kaldığım ve yoğun ilişkiler yaşadığım, Amerikan aile yapısının karmaşıklığını da yakından kavramak olanağını bulduğumu sandığım bir dönemde her şeyin, karşılığında “Ne istiyorsun” sorusuna bağlandığı bir diyarda, “Peki bundan benim çıkarım ne olacak” sorusunun hiç sıkılmadan rahatlıkla sorulduğuna tanık olmuştum. Son 20 yıl birbirini izleyen hemen çoğu da AKP zaferi olarak algılanan ve sunulan seçimler bu ahlaksız tekliflerin çok sık yapıldığı daha doğrusu bir yaşam biçimi haline geldiği bir dönemdir. ",. Bu defa da durum aynıdır. Her türlü hizmetin götürülmesinde bizden olanlar ve olmayanlar ayrımını göz önünde bulunduran AKP, “Sev beni seveyim seni” tekerlemesini akıldan çıkarmamaya dikkat etmektedir. ***Zaten yurttaş her alanda yaşadıklarıyla bu gerçeği biliyor. Şu emekli maaşı skandalına bakın. Onun için AKP’nin deprem yardımının açık seçik AKP’ye bağlı belediyelerle ilişkilendirilmesi ve tepki gösterilmesinin fazla yadırganmaması gerekir. Pazarlıkların açık olması, benim gibi açık pazarlık konusunda biraz mahcup olan insanlara yadırgatıcı gelen bu hususu artık hiç yadırgamaz oldum. O yüzdendir ki depremzedelere yardımların yerel yönetimlerle AKP arasındaki ilişkilere bağlanmasını yorumlarken seçmenin bu konudaki teşvik edici tavrının da etkisi olduğunu unutmayalım. Bu defa iktidarın “Bizim alacağımız karşılık ne olacak” sorusunu altını çok çizerek sormuş olması ve bağlantıyı daha sıkça dile getirmesi tepkinin büyümesine yol açmış olsa gerek.

Ali Sirmen: Biat etmeyene hayat yok

Tayyip Bey, “Bize oy vermezseniz depremde yardım beklemeyin!” diye tehdit savurmamakta, pek bilinen “Sev beni seveyim seni” ilkesini hatırlatmaktadır. Oy gelmesi ihtimali fazla olmayan kesimlerin ikramiye dışında tutulması “Bu işin bana oy getirisi ne olacak ki bunu önceden bilelim” gerçeğinin geçerli olduğunu bir kere daha kanıtlamıştır. Son olarak aynı kuşkuların duyulmasına şaşırmamak gerekir. Biz daha önce yukarıda da belirttiğimiz gibi şu son 20 yılın seçimlerinde daha ne ahlaksız teklifler gördük. Son 20 yıl birbirini izleyen hemen çoğu da AKP zaferi olarak algılanan ve sunulan seçimler bu ahlaksız tekliflerin çok sık yapıldığı daha doğrusu bir yaşam biçimi haline geldiği bir dönemdir. Bakmayın siz AKP’nin söylemleriyle “birinci çoğul şahıs” iktidarı izlenimi uyandırmasına, bal gibi bir “birinci tekil şahıs” iktidarı olan AKP döneminde asliye hukuk davalarında bile çıkacak sonuç söz konusu vatandaşın siyasi iktidarla ilişkilerine bağlıdır. Kısacası çaresizliklerini anlatmaktadırlar. Zaten AKP bu noktanın hiç akıllardan çıkmamasına azami özen göstermektedir. Her türlü hizmetin götürülmesinde bizden olanlar ve olmayanlar ayrımını göz önünde bulunduran AKP, “Sev beni seveyim seni” tekerlemesini akıldan çıkarmamaya dikkat etmektedir. Şu emekli maaşı skandalına bakın. Bu arada kürsülerde yer alan AKP yöneticileri deprem bölgelerinde çoğu merkez iktidar ile yerel yönetimler arasında ilişkilerin iyi olmadığını, bu durumun maalesef bu bölgelerde iyi olmayan ilişkilerin deprem konusunda yardımları da olumsuz etkilediğini söylediler. Kanal 1 bu olguyu yeni ortaya koyuyormuşçasına altını çizerek sundu. Yani diyeceğim odur ki sözü edilen politikacılar da bir sıkıntılarını dile getirmektedirler. Bu bakımdan Kanal 1’in pek bilinen bir gerçeğin altını çizmesini, bu kadar önemsemesini yadırgamamak gerek. O yüzdendir ki depremzedelere yardımların yerel yönetimlerle AKP arasındaki ilişkilere bağlanmasını yorumlarken seçmenin bu konudaki teşvik edici tavrının da etkisi olduğunu unutmayalım. 6 Şubat günü asrın felaketi olarak anıldı. Bu tür tekliflere gösterilen kamuoyu tepkisinin gittikçe yumuşaması gelecek için bu konuda fazla iyimser olunmasını imkânsız kılıyor. “What can I do for you?” sorusuyla karşılaşınca “Ne istediğinizi fazla eğip bükmeden, doğrudan, dobra dobra söyleyin” derim, nasıl olsa bunu açıkça sorulmuş bir soru izleyecektir. Bunlar deprem bölgesindeki seçmenin yerel yönetimin merkezi idare ile ilişkilerine çok önem verdiğinin ve muhalefetin yaralarımızı sarmada ne yardımı olabilir ki diyerek hep merkezi ve yerel yönetim ilişkilerinin üzerinde durmaktadırlar. Bu defa iktidarın “Bizim alacağımız karşılık ne olacak” sorusunu altını çok çizerek sormuş olması ve bağlantıyı daha sıkça dile getirmesi tepkinin büyümesine yol açmış olsa gerek. ***Zaten yurttaş her alanda yaşadıklarıyla bu gerçeği biliyor. ",. Yıllardır vatandaşlara yapılan yardımların oy oranına yansımasına bağlı olduğunu yazıyor ve politikacıdan, oy karşılığı olmadan zırnık alınamayacağını söylüyoruz. Siyasetçiler, bilimadamları, gazeteciler, yerel yönetim sorumluları, salonlarda, meydanlarda toplandılar, birbiri ardına demeçler patlattılar. Onun için AKP’nin deprem yardımının açık seçik AKP’ye bağlı belediyelerle ilişkilendirilmesi ve tepki gösterilmesinin fazla yadırganmaması gerekir. ***Yıllar önce ABD’de uzunca kaldığım ve yoğun ilişkiler yaşadığım, Amerikan aile yapısının karmaşıklığını da yakından kavramak olanağını bulduğumu sandığım bir dönemde her şeyin, karşılığında “Ne istiyorsun” sorusuna bağlandığı bir diyarda, “Peki bundan benim çıkarım ne olacak” sorusunun hiç sıkılmadan rahatlıkla sorulduğuna tanık olmuştum. Pazarlıkların açık olması, benim gibi açık pazarlık konusunda biraz mahcup olan insanlara yadırgatıcı gelen bu hususu artık hiç yadırgamaz oldum. Bu defa da durum aynıdır. Bütün bunlardan rahatça çıkarabiliyoruz ki deprem konusunda son bir yılda elle tutulur bir şey yapılmış değildir.